21 Mayıs 2013 Salı

Çağdaş Eğitimin Amaçları ve İşlevleri




Çağdaş Eğitimin Amaçları ve İşlevleri


Çağdaş eğitimin en genel amaçlarından birisi de öğrencinin, bir bütün halinde gelişmesi ve kendini gerçekleştirmesine yardım etmektir. Bu genel amaç daha önce de vurgulanmıştır. Eğitimin bu amacı rehberliğin de en genel amacıdır. Eğitimin amaçları biraz ayrıntılı olarak açıklanacak olursa şunlar söylenebilir: Birincisi, eğitim her bireyin kendisi için onu bir meslek sahibi yapmak, çevreye uyumunu sağlamak ve kapasitesi ölçüsünde kendisini geliştirmek amaçlarına yöneliktir.
İkincisi, eğitim bireyi topluma yararlı bir yurttaş olarak yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Bu anlamda, eğitim, nitelikli insan gücü yetiştirerek toplumun ekonomik yaşamına katmayı, bireyi iş yaşamında verimli kılmayı, toplum düzeninin sürekliliğini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda çağdaş eğitimden beklenen işlev, öğrencilerin bedensel, zihinsel, sosyal, psikolojik yönden bir bütün olarak gelişmelerine ve topluma etkin uyum sağlatacak mutlu ve üretken bireyler olarak yetişmelerine yardım etmektir. Bu işleve sahip çağdaş eğitimin okul yapısında, öğrenci kişilik hizmetlerinin bir hizmet alanı olarak yer alması kaçınılmazdır. Çağdaş örgün eğitimde üç temel hizmet alanı bulunmaktadır:
1. Öğretim: Öğrenciye bilgi ve beceri kazandırmak ve öğrencinin zihinsel güçlerini geliştirme etkinliklerinin tümünü kapsamaktadır.
2. Yönetim ve denetim: Eğitim ve öğretim etkinlikleriyle öğrenci kişilik hizmetlerinin gereği gibi sunulabilmesi için gerekli personel, araç gereç ve ortamı sağlama; programlar çerçevesinde sunulan hizmetin denetimini yapmakla yükümlü olan örgütü kapsamaktadır.
3. Öğrenci kişilik hizmetleri: Öğrencilerin, öğretim etkinliklerinden en etkili biçimde yararlanabilmeleri ve kendilerini tüm yönleriyle geliştirmeleri için, uygun ortam sağlamaya yönelik hizmetlerin tümünü kapsamaktadır. Çağdaş örgün eğitimin üç hizmet alanı şekil 1. 1′de gösterilmiştir
Çağdaş eğitimde hizmet alanları
Çağdaş örgün eğitimde bu üç temel hizmet grubunun amacı, öğrencinin bütün kapasitelerini, kendisi ve toplumu için, en uygun düzeyde geliştirmesine yardım etmektir. Dolayısıyla, bu hizmet alanlarından herhangi birisi olmadığı taktirde, orada çağdaş eğitimden ve çağdaş eğitimin amaçlarının gerçekleşmesinden söz edilemez. İşte bu hizmet alanlarından öğrenci kişilik hizmetleri, aşağıda daha ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

19 Mayıs 2013 Pazar

HZ.SÜLEYMAN


HZ.SÜLEYMAN
İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerdendir. Davud aleyhisselamın oğludur. Yakub aleyhisselamın neslindendir. Kudüs yakınlarındaki Gazze şehrinde doğdu. Hem peygamber hem sultandı. Çocukluğundan beri bilgili, iyilik ve adâleti seven biri olarak tanınmıştı. On iki yaşındayken babasının yerine geçip, sultan oldu. Daha sonra kendisine Allahü teâlâ tarafından peygamberlik verildi. Dünyâya hâkim olan dört kişiden biridir. Ona peygamberlik verildiği Kur’ân-ı kerîmde En’âm sûresi 84. âyette bildirilmektedir.

Süleyman aleyhisselam; “Yâ Rab! Bana hiçbir kimsede bulunmayan bir kudret ve devlet ihsân eyle.” diye dua etti. Duâsı kabul edilip, cinlerin, rüzgârın ve hayvanların da insanlar gibi Süleyman aleyhisselama itâat etmeleri emredildi. Kendisine ism-i âzam duası, bütün mahlûkâtın dili ve ilimlerin sırları öğretildi. Peygamberlikle birlikte ihsân edilen ilim, hikmet ve sultanlık kudretini, insanları doğru yola kavuşturmakta ve daha iyi bir hayat yaşamaları için kullandı. Şehirlerin kurulması, yeryüzünün îmârı, yeşillendirilmesi, fen ve sanatta ilerlemesi için emrindekilerin herbirine iş taksimi yaptı. Yolların yapılması, taşların yontulup kazılması, demircilik ve derin sulara dalgıçlık gibi zor işleri cinlere verdi. Çiftçilik, çobanlık, ticâret, sanat gibi işleri de insanlara verdi. Hayvanları da nöbet tutma, yük taşıyıp çekme gibi işlerle görevlendirdi. İnsanlardan, cinlerden ve hayvanlardan büyük bir ordu kurdu. Hepsi ona tâbi olup, emrine itaat etti. Süleyman aleyhisselama verilen bu nîmetler Kur’ân-ı kerîmde bildirilmektedir.

Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem hadîs-i şerîfte, onun duası hakkında şöyle buyurdu:
“Süleyman aleyhisselam, Beyt-i Makdîs’in binâsını bitirdikten sonra, Allahü teâlâdan üç dilekte bulunmuştur: Kendisinden sonra kimseye nasîb olmayan bir mülk ve saltanat, İlâhî hükme uygun hüküm verme kudretinin bahşedilmesi. Yalnız namaz kılmak için Mescid-i Aksa’yı kastedip gelenlerin analarından doğdukları gibi günahsız hâle gelmeleri. Allahü teâlâ bunlardan ilk ikisini Süleyman aleyhisselama vermiştir. Üçüncü dileğinin de kabul edilmiş olmasını umarım.”

Babasının temelini attığı, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yı yapmaya devâm etti.Yedi senede pek sanatkârâne bir şekilde tamamladı. Daha sonra, Kudüs’te büyük bir saray inşâ etmeye başlayıp, on üç senede tamamladı. Bu binâların yapımı sırasında insanlardan ve cinlerden pekçoğu Süleyman aleyhisselamın emrinde çalışmışlardı.

Süleyman aleyhisselamın zamânında barış, îmâr, sanat ve ilim iyice ilerlemişti. Mescid-i Aksa inşâ edilip, çeşmeler, su kanalları yapıldı. Köprüler, barajlar ve evler inşâ edildi. Hikmetinin ve büyüklüğünün şöhreti bütün dünyâya yayıldı. Zamânındaki bütün pâdişâhları ve ileri gelenleri doğru yola sevk etti.

Onun zamânında muhteşem bir saltanata sâhip olan Yemen’de, Sebe şehrinde hüküm sürenBelkıs’a mektup yazıp, Filistin’e çağırdı. O da gelip, Süleyman aleyhisselamla görüşerek îmân etti. Belkıs’ın Süleyman aleyhisselamla mektuplaşması ve Kudüs’e gelmesi Kur’ân-ı kerîmde Neml sûresinde uzun beyân olunmaktadır.

Süleyman aleyhisselam, Akabe Körfezinden Fırat kenarına kadar, kırk sene adâletle hüküm sürdü. Diğer hükümdârlar da kendisine bağlılıklarını bildirdiler. Ticâret gemileri yapıp, Kızıldeniz ve Umman Denizinde ticâret yaptırdı. Rüzgâr onun emrine verilmişti. Rüzgâra binip dilediği yere tahtıyla birlikte kısa zamanda giderdi. Makâmına oturduğunda ve meclis kurduğunda kuşlar üzerine gelip, kanatlarını yanyana gererek bir bulut gibi gölge yaparlar, güneş ve yağmurdan korurlardı. Süleyman aleyhisselam, beyaz tenli, güzel, nûr yüzlü, saçı sakalı gür olup, beyaz elbise giyerdi. Çok edebli, hep Allah’tan korkar, alçak gönüllü, yüksek şanlıydı. Miskin ve fakirlerle oturur; “Miskinin miskinlerle oturması uygundur.” buyururdu. Ömrünün son ânına kadar Allahü teâlânın takdir ettiği izzetle insanları doğru yola sevk etti. Herkes tarafından sevilmiş olup, hiç kimse onun söylediklerine îtirâz etmiyor ve onun emri dışına çıkmıyordu.

Süleyman aleyhisselam, bir gün yapılmakta olan büyük bir sarayın inşâsını kontrol etmeye gitmişti. Bu binâ bir su kıyısında çok heybetli bir saraydı. Ustalar işçiler, cinler, sarayın tamamlanmasıyla meşguldüler. Sarayın balkonuna çıkıp, kendisini yalnız bırakmalarını, hiç kimsenin yanına yaklaşmamasını emretti. Sonra da balkonun kenarında asâsına (bastonuna) dayanıp durdu ve etrâfı seyrederek tefekküre başladı. Bu sırada ömrü bitip, eceli gelmişti. Azrâil aleyhisselam gelip; “Şu an dünyâdaki hayâtının son ânıdır.” dedi.

Süleyman aleyhisselam: “Allahü teâlânın takdiri her ne ise o haktır. Rabbime hamdolsun ki, aslâ kimseye zulmetmedim. Rabbimin emrine itaat etmekte gecikmedim. Herkesin dönüşü Allahü teâlâyadır. Görevlendirildiğin emri yerine getir.” dedi.

Süleyman aleyhisselam asâsına dayandığı hâlde ayakta vefat edip, uzun bir müddet öylece kaldı. Saray inşâsında çalışanlar ise her gün işlerine muntazaman devâm ediyor, halk da oraya gelip gidiyordu. Süleyman aleyhisselamı uzakta, ayakta durur vaziyette görüyorlardı. Fakat vermiş olduğu emir üzerine hiç kimse yanına yaklaşmıyordu. Nihâyet asâsının yere temas eden kısmını güve kurdu yiyip asâ kırılınca, cesedi yere yıkıldı. O zaman bu hâlini görenler vefat ettiğini anladılar. Bu husus Kur’ân-ı kerîmde Sebe’ sûresi 14. âyette bildirilmektedir.

Süleyman aleyhisselam her yere hükmettiğinden, zamânında herkes îmân etmiş, yeryüzünde pek az îmânsız kimse kalmıştı.Vefâtından sonra, İsrailoğullarının arasındaki birlik bozuldu, iki ayrı devlete bölünüp doğru yoldan ayrıldılar. Sonra da onlara doğru yolu göstermek üzere, İlyas ve Elyesa aleyhimesselâm peygamber olarak gönderildiler. Kur’ân-ı kerîmde Bakara 102; Nisâ 163; En’am 84; Enbiyâ 81, 82; Sebe’ 12, 21; Neml 15’ten 44’e kadar; Sad 30’dan 40’a kadar olan âyetler Süleyman aleyhisselam hakkındadır.

Süleyman aleyhisselam, Mescid-i Aksa’ya Musa aleyhisselamdan beri nesilden nesile geçerek gelen, Tevrat’ın içinde bulunduğu Ahid Sandığını(Tâbût-i Sekîneyi) koydu. Çünkü Musa aleyhisselam, ümmetinin âlimlerinden, Tevrat’ın Ahid Sandığına konularak muhâfaza edilmesini istemişti. Bu durum Mescid-i Aksa’nın Buhtunnasar tarafından yıkılmasına kadar devâm etti. Buhtunnasar, Kudüs’ü alınca, şehri yakıp yıktı. Mescid-i Aksa’da bulunan altın, gümüş ve diğer mücevherleri alıp Bâbil’e götürdü. Buhtunnasar’ın Kudüs’ü yağmalaması esnâsında, hakîkî Tevrat ve Zebur yakılıp yok edildi. Muhtelif kimselerin hatırlarında kalan âyetlerini yazmaları netîcesinde, Tevrat isminde birbirlerini tutmayan çeşitli risâleler ortaya çıktı. Mîlâddan yaklaşık dört yüz sene evvel yaşamış olan Azra bunları topladı ve şimdiki Ahd-i Atîk’teki Tevrat’ı yazdı.

Süleyman aleyhisselamın dokuz çeşit mucizesi vardı. Bunlar:
1. Sebe’ sûresi on ikinci âyetinde bildirildiği üzere, rüzgârlar emri altındaydı.

2. Süleyman aleyhisselam denizi geçmek istediği zaman, su çekilerek yol açılır, geçtikten sonra yine kapanırdı.

3. Âyet-i kerîmede bildirildiği üzere, bütün cinniler yani cinler emrindeydi. Ne zaman istese, kendisine, büyük büyük köşkler, sûretler, çanaklar, sâbit çömlekler, tencereler yaparlardı.

4. Süleyman aleyhisselamın bir mührü vardı. Üzerinde ism-i âzam duası yazılıydı. O dua ile her isteği kolay olurdu.

5. Karıncalara varıncaya kadar her hayvanın sesini işitir, dillerini anlardı.

6. Nereye gitmek istese, rüzgâr emrinde olduğundan, kürsüsünü kaldırır, kürsüsünü berâberinde götürürdü.

7. Cinniler yani cinler vâsıtasıyla denizlerdeki incileri, cevherleri yerde bulunan defîneleri bilirdi. Kendine Allahü teâlâ tarafından bildirilmeyen bir şey yoktu.

8. Neml Vâdisinde, maiyetiyle berâber bir dağ üzerine konup, kaldığı esnâda o dağın yeşillik, çimenlik olması için, mübârek ellerine bir miktar su alıp, avucuyla o dağa serpti. Derhâl dağın üzeri çayırlık çimenlik oluverdi.

9. Süleyman aleyhisselam bir yere gittiği vakit, berâberinde duvarlar da giderdi.

16 Mayıs 2013 Perşembe

SAVAŞ


M.KEMAL ATATÜRK'ÜN SÖZLERİ



M.KEMAL ATATÜRK'ÜN SÖZLERİ
● Bütün ümidim gençliktedir.
● Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.
● Herkes ulusal görevini ve sorumluluğunu bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o düşünceyle, düşünüp çalışmayı görev edinmelidir.  
● Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur.
● Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
● Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan  ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir.
● Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
● Öğretmenler! Cumhuriyet sizden düşünceleri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.
● "...bu ulusa ve ülkeye hizmet görevi bitmeyecektir."
● Türk Milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kurmuştur bu devletin dayandığı esaslar "Tam Bağımsızlık" ve "Kayıtsız Şartsız Milli Egemenlikten ibarettir. Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu Milli Egemenliktir. Milletin Kayıtsız Şartsız Egemenliğidir...
● Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak!
● Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük.
● Devrimin amacını kavramış olanlar sürekli olarak onu koruma gücüne sahip olacaklardır.
● Ne mutlu Türküm diyene!
● Muallimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.
● Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam edeceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız. 
● Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
● "Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol..."
● Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneği kazanmamıştır.
● "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir..."
● "Cumhuriyeti kuranlar onu korumaya da muktedir olmalıdır."
● Tarihi yaşadığımız gibi yazdık, fakat geleceği cumhuriyete inananlara, onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lazımdır.
● Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerdeki cephenin suskunluğudur.
● Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de, sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.
● İstiklal, istikbal, hürriyet, herşey adaletle kaimdir!
● Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.
● Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
● Öğretmenler! Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister. Yeni nesli bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.
● Öğretmen, yıllar sonra ödülünü alır.
● Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.
● Söz konusu olan vatansa, gerisi teferruat.
● Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her mahlûk için tabii bir halettir, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek mânevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.
● Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.
● Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.
● Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.
● Öyle istiyorum ki, Türk Dili bilim yöntemleriyle kurallarını ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar, bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar.
● Okul, genç beyinlere insanlığa saygıyı, millet ve ülkeye sevgiyi, bağımsızlık onurunu öğretir.

● Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.
● Müspet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.
● Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar.
● Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.
● Birçok güçlükler ve engeller karşısında bulunduğumuzu biliyoruz. Bunların hepsini inceleme ile, gayret ve iman ile ve millet aşkının sarsılmaz kuvvetiyle birer birer çözüp sonuçlandıracağız. O millet aşkı ki, her şeye rağmen içimizde sönmez bir kuvvet, dayanıklılık ve ateş kaynağıdır.
● Bizim milletimiz vatanı için, özgürlüğü ve egemenliği için özverili bir halktır; bunu kanıtladı. Milletimiz, yaptığı devrimlerin kıskanç savunucusudur da. Benliğinde bu erdemler yerleşmiş bir milleti, yürümekte olduğu doğru yoldan hiçbir kimse, hiçbir kuvvet alıkoyamaz.
● Arkadaşlar! Devrimimiz Türkiye'nin yüzyıllar için mutluluğunu üstlenmiştir. Bize düşen onu kavrayarak ve takdir ederek çalışmaktır. 
● Adımlarını, attığımız uygarlık ve yenilik adımlarına uydurmak istemeyenler ne talihsizdirler! Bu gibiler hâlâ milleti aldatacaklarını ümit ediyorlarsa bu ümitleri, kendilerinin zarara uğramalarından başka bir sonuç vermeyeceğine şimdiden emin olabilirler. 
● Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.
● Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

● Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.
● Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.
● Yurtta sulh, cihanda sulh.
● Türk milletinin istidadı ve kati kararı medeniyet yolunda durmadan, yılmadan ilerlemektir.
● Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare, cumhuriyet idaresidir.
● Yeni kuşak, en büyük cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır.
● Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.
● Bir millet eğitim ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündür.
● Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

● Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.
● Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

● Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

● Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.
● Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.

● Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

● Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.

● Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.
● Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.

● Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.

● Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.

● İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

● Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.
● Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.
● Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.

● Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.
● Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur.
● Hiçbir zafer amaç değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük bir amacı elde etmek için belli başlı bir vasıtadır.

● Zafer, bir fikrin istihsâline (elde edilmesine) hizmeti nispetinde kıymet (değer) ifade eder. Bir fikrin istihsâline dayanmayan bir zafer pâyidar olamaz (yaşayamaz). O, boş bir gayrettir.

● Her büyük meydan muharebesinden, her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir âlem (dünya) doğmalıdır, doğar. Yoksa başlı başına bir zafer, boşa gitmiş bir gayret olur.
● Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder.
● Basın milletin müşterek sesidir. Başlıbaşına bir kuvvet, bir okul, bir öncüdür.
● Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir.
● Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür.
● Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir.
● Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.
● Tarih bir milletin kanını, varlığını hiçbir zaman inkar edemez.
● Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunamaz.
● Millete efendilik yoktur. Hizmet vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.
● Biz barış istiyoruz dediğimiz zaman tam bağımsızlık dediğimizi herkesin anlaması gerekir.
● Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.  
● Tüketici yaşamak iyi değildir. Üretici olalım.
● Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.
● Memleket mutlaka modern medeni ve yeni olacaktır. Bizim için bu hayat davasıdır.
● Yeni Türkiye Devleti temellerini süngüyle değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kuracaktır. Yeni Türkiye Devleti cihangir bir devlet olmayacaktır. Fakat yeni Türkiye Devleti bir ekonomi devleti olacaktır.
● Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.
● Devrim yasası, eldeki yasaların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki akımı boğmadıkça, başladığımız devrim ve yenilik bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki dönemlerde de böyle olacaktır.
● Büyük başarılar, değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir.
● Toplumdaki başarısızlığın sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır.● Bu memleket dünyanın beklemediği, asla umut etmediği ayrıcalıklı bir varoluşa sahne oldu. Bu sahne en az 7 bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik doğanın rüzgarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk doğanın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu sonra onlara alıştı; Onların oğlu oldu. Bir gün o doğa çocuğu, Doğa oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu... Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.
● Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir.  
● Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun ve bütün mana ve biçimiyle uygar bir toplum haline değiştirmektir.● Bütün dünya bilsin ki, benim için bir yandaşlık vardır: Cumhuriyet yandaşlığı, düşünsel ve toplumsal devrim yandaşlığı. Bu noktada yeni Türkiye topluluğunda, bir bireyi bunun dışında düşünmek istemiyorum.
● Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir.● Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. 

● Bombasırtı olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve Dünya savaş tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir olaydır. Karşılıklı siperler arası8 metre, yani ölüm kesin. Birinci siperdekilerin hepsi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerlerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılıkla biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur' an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse Kelime-i şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale savaşlarını kazandıran bu yüksek ruhtur.  

● Tam bağımsızlık, ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayat ışıklarında bağımsızlık felç olur. 

● Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz.

● Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferlerden sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam edeceğiz.

● Zafer, "Zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı ise, "Başaracağım" diye başlayarak sonunda "Başardım" diyebilenindir.

● Egemenlik verilmez, alınır.

● Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varolmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.

● Milletimiz davranışlarında ve gayretlerinde sarsılmaz bir bütünlük gösterdiği için başarılı olmuştur.

● Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.

● Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.

● Bu millete çok şey öğretebildim ama onlara uşak olmayı bir türlü öğretemedim.

● Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.

● "Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir... Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır..."

● "Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır."

● "Türk’ün haysiyeti, onuru ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür."

● "Türk milleti güzel her şeyi her medeni şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki, her şeyin üstünde taktir ettiği bir şey varsa o da kahramanlıktır."

● "Bizim milletimiz, vatanı için, hürriyeti ve egemenliği için fedakar bir halktır."

● "Türk esirlik kabul etmeyen bir millettir."

● "Bizim başka milletlerden hiç bir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız, Yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz."

● "Büyük şeyleri büyük milletler yapar."

● "Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların yaptığı siyasi ve sosyal inkılapların gerçek sahibi kendisidir. Milletimizde bu kabiliyet ve tekamül var olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet ve kudret yeterli olamazdı."

● "Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna canını vermeye razı olmasaydı ben hiç birşey yapamazdım."

● "Giriştiğimiz büyük işlerde, milletimizin yüksek kabiliyet ve yüksek sağduyusu başlıca rehberimiz ve başarı kaynağımız olmuştur."

● "Türk kuvvet ve zekasının yenmediği ve yenemeyeceği güçlük yoktur."

● "Benim hayatta yegane fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir."

● "Gerektiğinde vatan için bir tek fert gibi yekpare azim ve karar ile çalışmasını bilen bir millet elbette büyük bir geleceğe layık ve aday olan bir millettir."

● İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!

● "Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşmasıyla mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, ayni esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim."

● "Öğretmenler; Cumhuriyetin fedakar öğretmen ve eğitimcileri, yeni nesli sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakarlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir... Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır."

● "Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir."

● "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

Sınav Kaygısı ve Baş Etme Yolları


Sınav Kaygısı ve Baş Etme Yolları

OKS ve ÖSS yaklaşıyor. Hem sınavlara girecek olan gençler hem de aile ve öğretmenleri bir heyecan almış gidiyor. Ortadaki belirsizlik, kaygının oluşmasına zemin hazırlayan faktörlerin başında. “Bizimki çok sinirli, her şeye parlıyor”, “Dokunsan ağlayacak”, “Geçen gün dershanedeki denemeye giderken bir baktım elleri buz gibi”, “Anne, sınavlardan önce kalbim ağzımdan fırlayacak gibi oluyor, diyor”...  Bu ve benzeri cümleler, duygular, düşünceler, fiziksel belirtiler size tanıdık mı geldi? İşte sınanma duygusunun verdiği rahatsızlıktan dolayı birçok genç ve ailesinin sık sık karşı karşıya kaldığı durumlar... Sınavların yaklaşması ile daha da sık bir hale geliyorlar... Bu duygu ile nasıl başa çıkarız, kaygının olumsuz etkilerini nasıl lehimize çeviririz diye düşünüyorsanız bu yazıyı mutlaka okuyun.
Sınanma duygusu ile başa çıkmada ilk adım, ne ile karşı karşıya olduğumuzu bilmek, onu tanımaktır. Sınanma kaygısı, psikolojik bir tanı grubu olan kaygı bozukluklarının bir alt başlığı olarak düşünülebilir. Kaygı, kişinin bir uyaranla (bu bir olay ya da obje olabilir) karşı karşıya kaldığında yaşadığı, bedensel, duygusal ve zihinsel değişimlerle kendini gösteren bir uyarılmışlık halidir.
Günlük dilde OKS ve ÖSS ‘ye hazırlanan birçok gençte sınav korkusu olduğu söylenir. Bu noktada, çoğu zaman eş anlamlı olarak kullanılan “kaygı” ve “korku” kavramlarının farklarından bahsetmek doğru olacaktır. Korku, kaygının daha yerleşik bir biçimidir. Korku yaşanan ortamda, gerçekçi bir fiziksel tehdit söz konusudur. Örneğin; yılandan kaygılanmayız, korkarız. Bunun aksine, kaygı yaşanan durumlarda yorumlara dayalı, benliğe yönelik sanal bir tehdit vardır. Bilgimizin sınandığı sınavlardan ya da yeni bir iş başvurusunun ardından insan kaynakları uzmanı ile yaptığımız görüşmeden korkmayız, kaygılanırız. Tüm bunlara ek olarak, korkunun kaynağını biliriz, ancak kaygının kaynağı belirsizdir, biz sadece bildiğimizi zannederiz. Korku, kaygıdan daha kısa sürelidir. Yani, korku duygusuna vesile olan durum ya da obje ortadan kalktığında kişi rahatlar. Fakat, kaygı daha genel bir durumdur, uzun süre devam eder.
Peki sınav kaygısı ne demektir?
Bir öğrencinin eğitim-öğretim hayatı boyunca biriktirdiği bilgiyi, sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına engel olan ve başarısının düşmesine yol açan yoğun kaygıdır. Buradaki önemli nokta, kaygının performans üzerinde olumsuz bir etki yaratmasıdır. Yoksa, sınava girecek bütün herkes kaygı yaşar ki belli bir seviyeye kadar olan kaygı yararlıdır, uyanıklık sağlar, koruyucudur, dikkati toplamaya yardımcı olur ve öğrencinin motivasyonunu arttırır. Kaygının hiçbir zaman “0” düzeyine inmesini istemeyiz, çünkü uyanıklığı ve motivasyonu yok eder. “Amaaaaan boşver, alt tarafı bir sınav” diyen birçok gencin tutumlarının altında yatan ve bu boşvermişliği pekiştiren kaygı düzeyinin düşüklüğüdür.
Çocuğumuzun sınav kaygısı yaşadığını nasıl anlayabiliriz?
Çocuğunuzun sınav kaygısı ile başa çıkamadığını anlama konusunda yapacağınız bazı gözlemler size yardımcı olacaktır. Sınav kaygısı yaşayan gençlerin gösterebileceği belirtileri 4 ana grupta inceleyebiliriz:
  • Zihinsel belirtiler: Dikkat dağınıklığı, konsantre olamama, sınavın sonucu ile ilgili olumsuz öngörülerde bulunma (Olmayacak, kazanamayacağım, .... gibi).
  • Duygusal belirtiler: Gözlemlenebilir düzeyde huzursuzluk, endişe, sinirli bir birey haline gelme, kolaylıkla ağlama, korku, çaresizlik, panik.
  • Davranışsal belirtiler: Sınavlardan kaçınma, sınav sırasında dona kalma.
  • Fiziksel belirtiler: Baş ağrısı, sabahları kendini yorgun ve halsiz hissetme, uyumakta zorlanma, mide ve bağırsak sistemine ait sıkıntılar, iştahsızlık, kalbin hızlı çapması, ellerin soğuk ve terli olması.
Tüm bunlara ek olarak öğrencinin başarı düzeyindeki dalgalanma ya da ani düşüşler sınav kaygısı ile ilişkilendirilebilir.
Yukarıda bahsi geçen belirtilerden birçoğu ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Fakat, hatırlatmalıyım ki; bu belirtilerden sadece birkaçına sahip olmak, sınav kaygısının varlığına işaret değildir. Dozunun, sıklığının ve kişiye verdiği rahatsızlığın bir uzman tarafından değerlendirilmesi gerekir. Bu tür bir değerlendirme yapılmadan bazı varsayımlarda bulunmak yanlış olabilir.
Sınav kaygısının sebepleri nelerdir?
Sınav kaygısının en genel sebebi, sınava gencin ya da ailesinin farklı anlamlar yüklemesinden ileri gelmektedir. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne baktığımızda sınavın şu şekilde tanımlandığını görürüz: “Öğrencilerin veya bir işe girmek isteyenlerin bilgi derecesini anlamak için yapılan yoklama, imtihan, test.” Sınav kaygısı yaşayan bireylerin ise, sınava aileye bir borç ödeme, nasıl bir insan olduğunu ölçme, kendini ispat etme, iyi bir evlat olduğunu kanıtlama gibi birçok farklı anlam yükleyerek kaygılandıklarını gözlemleriz. Oysa sınav, kişiliğin bir değerlendirilmesi değil, sınava giren bireyin bilgi birikiminin değerlendirilmesidir. Sınavdan düşük puan almak o kişinin gerekli bilgiyi biriktiremediğine, yüksek puan almak bilgi birikiminin yeterli olduğuna işaret eder, iyi veya kötü evlat olduğuna değil.
Sınav kaygısının en çok karşılaşılan sebebi ise, sınava yeteri kadar hazırlanmamış olmaktır. Bireyin kaygısının, sınav tarihi yaklaştıkça arttığını, konuları yetiştiremediğinden sürekli hayıflandığını gözlemleriz. Aslında bu durumda çözüm çok açıktır: Paniklemeden, elinden geldiği kadar bilgi birikimini arttırmak ve hissettiği kaygıyı azaltmasında kişiye yardımcı olacak çalışma stratejileri kullanmaktır. Sınav kaygısının bu tipi oldukça yaygındır ve çoğunlukla kısa sürede üstesinden gelinebilir.
Fakat, bu sebeplerden daha yerleşik ve aslında hayatın bütününe yayılmış, kişinin duyguları, deneyimleri ve inançları ile ilişkili olan başarısızlık korkusu, çaresizlik hissi ve sınavı kendilik değerine karşı bir tehdit olarak görme daha uzun süreler üzerinde çalışma gerektirebilir.
Bunlara ek olarak, eğer birey başarısızlıkların abartıldığı, başarıların küçümsendiği, sürekli başka yaşıtları ile karşılaştırıldığı, belirli bir düzeyin altındaki başarısının başarısızlık olarak görüldüğü bir ortamda yaşıyor ise sınav kaygısı geliştirme riski oldukça fazladır.

Kısacası, sınav kaygısının ortaya çıkması hem bireyin kendisine hem de çevresine bağlı olan bir dizi faktöre bağlıdır. Aynı koşullarda olan iki bireyden birinin sınav kaygısı yaşarken diğerinin yaşamadığını da gözlemleriz. Bu durumu da kaygıya olan biyolojik yatkınlık ile açıklayabiliriz.
Peki ne yapmalıyız?
Sınav kaygısının oluşumu düşüncelerimizle, aklımızdan o sınav ile ilgili olarak geçirdiklerimizle ilişkilidir. Dolayısıyla sınav kaygısı ile başa çıkmanın ilk bölümü sınava zihinsel bir hazırlık yapmaktır. Bu hazırlığı basamaklara ayırabiliriz:
  • Ailece sınava yüklediğiniz anlamı gözden geçirmek
  • Gerçekçi hedef oluşturmak
  • Kendi öğrenme modelini tanımak ve çalışma planlarını bu doğrultuda oluşturmak
  • Uygulanabilir çalışma planları yapmak
  • Henüz hiç kimsenin bilemeyeceği sınav sonucu ile ilgili olumsuz senaryolar yazmak yerine sınav hazırlığına konsantre olmak
  • Olumsuzu bir kenara bırakıp olumluya odaklanmak
  • Öğrencilerin kendi kendilerine içlerinden söylediği cümleleri gözden geçirmesi ve bunların yerlerine olumlularını koymaları (“Kazanamayacağım”, “Sınavdaki herkes benden daha iyi”, “Ne kadar çalışsam da olmuyor”, “İstediğim okula giremeyeceğim”, “Ailemin bunca emeğini boşa çıkarmış olacağım” yerine “Kazanacağım”, “Başarabilirim, elimden geleni yaptım”, “Çalıştığım zaman puanlarım yükseliyor” gibi cümleler)
Biraz önce belirttiğimiz gibi, sınav kaygısında olumsuz düşüncelere eşlik eden bir takım fiziksel belirtiler vardır. Buna sınav kaygısının fizyolojik tarafı diyebiliriz. Sınav kaygısının fizyolojik yüzü ile başa çıkmada en önemli materyal gevşeme egzersizleridir. Bu egzersizleri öğrenmenin ve sistematik olarak uygulamanın kaygıyı azaltmada etkili olduğu araştırmalar tarafından da desteklenmektedir. Zihin ve beden bir bütündür ve birindeki değişiklik diğerini etkiler. Bu egzersizlerin amacı, zihnin beden üzerindeki denetimini arttırmak, gerginlik ve gevşeme durumları arasındaki farkı göstermek ve kaygı nedeni ile oluşan gerginlik esnasında nasıl gevşeyebileceğinizi öğretmektir.
Sınav kaygısı ile başa çıkmada etkili olan bireysel önerilerimizi uygulamanıza rağmen henüz istediğiniz gibi bir gelişme gözlemleyemiyorsanız; profesyonel yardım almak doğru olacaktır. Okuldaki ve/veya dershanedeki rehber öğretmenlerin sınav kaygısı konusunda yürüttüğü bireysel ya da grup çalışmalarına katılması için çocuğunuzu teşvik edebilirsiniz. Bizim ülkemizde, öğrencilerin genel olarak rehberlik servisleri ile ilgili olumsuz inançları vardır. Birçok öğrenci rehberlik servisine “sorunlu ve/veya yaramaz çocukların” gönderildiklerini düşündüklerinden rehber öğretmenlerden yardım almayı reddedebilirler. Siz ailelere düşen görev, rehber öğretmenler ile işbirliği yaparak sınav kaygısı yaşayan çocuğunuzu çalışmalara katılması için cesaretlendirmektir. Zaman zaman rehberlik çalışmaları ile istenen gelişmenin sağlanamadığı ne yazık ki bir gerçek. Bu durumda sınav kaygısı konusunda uzmanlaşmış psikolog veya psikolojik danışmanlardan yardım isteyebilirsiniz. Böyle bir yardım almaya karar verdiğinizde sizi aşağı yukarı nelerin beklediğini merak ediyor olduğunuzu düşünüyorum. Genellikle bu süreç şu şekilde işler: Genç ve ailesi ile yapılan, hedeflerin belirlendiği bir öngörüşmenin ardından, öğrenci değerlendirme sürecine alınır. Bu değerlendirme aşamasında, çeşitli test ve mesleki yönelim envanterleri uygulandıktan sonra gencin ihtiyacına uygun bir plan hazırlanarak çalışmalara başlanır ve çalışmaların ne zaman sonlandırılacağına psikolog, genç ve ailesi hep beraber karar verirler.
Son olarak, sınav kaygısı öğrencilerimizin %65-70’nin çeşitli dozlarda karşı karşıya kaldığı bir durumdur. Bu rakam ABD’de %20 civarındadır. Bizdeki oranın bu denli fazla olmasında, OKS ve ÖSS’nin varlığı bir dış etken olarak düşünülebilir. Oranlara bakıldığında sınav kaygısı ile başa çıkma becerilerinin kazandırılması bizim ülkemiz için oldukça büyük önem taşımaktadır.
Açelya Şahin
Klinik Psikolog
DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü
Çocuk ve Genç Bölümü

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Anne ve Babanın Çocuklara Karşı Görevleri


Anne ve Babanın Çocuklara Karşı Görevleri


Anne babanın çocuklarına karşı yükümlülükleri oldukça fazladır. Bunların tümünü saymak konunun uzamasına sebep olacağı için kısaca şu başlıklar altında sıralayabiliriz:

1- Çocuğu Kabullenmek: Birçok anne baba çocuğun cinsiyetine aşırı önem verirler. Mesela bazıları çocuklarının erkek, bazıları da kız olmasını ister.
Çocuğun anne ve baba üzerindeki haklarından biri de, cinsiyetine önem verilmemesidir. İmam Seccad’ın (a.s) çocuğu olduğu zaman, diğer özelliklerini sormadan önce, sağlıklı olup olmadığını sorar ve şöyle buyururdu: “Allah’a şükürler olsun ki benden sakat bir nesil yaratmadı.” Peygamber (s.a.v.), cinsiyet karşısındaki hassasiyetin giderilmesi adına kızına şöyle buyuruyordu: “Kız çocuğu hoş kokulu bir gül gibidir; koklarım onu ve rızkına Allah kefildir.” Ya da kızının elini öper ve “Kız, Allah’ın hediyesidir.” Buyururdu.
2- Çocuğa isim vermek: Çocuğa dünyaya gelmeden önce isim vermek daha iyidir. Hamilelikten itibaren iki isim seçmeli, kız ise biri, erkek ise diğeri verilmeli. İyi isim seçmek çocuk için çok önemlidir. Bilhassa gelecekte önemli bir şahsiyet olması durumunda. Öyle bir isim seçmek lazım ki, o isimle gurur duymalı ve kudretli, temiz insanlar zümresinde görmeli kendisini. Ayrıca çocuğa, Peygamber sülalesinin isimlerinin verilmesi tavsiye edilmiştir.
3- Dinî merasimler tertip etmek: Doğumdan sonra çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına ikame okumak gerekir. Ve bunun, çocuğun göbeği kesilmeden önce yapılması müstehaptır. Rivayetlerde de bunun çocuğu şeytanın vesvesesinden koruyacağı belirtilmiştir. Özet olarak denebilir ki, bu iş çocuğun dindar olmasında etkilidir. Bu konuda diğer tavsiye edilenler, , mevlidiye guslü vermek, sünnet etmek, akika (kurban) kesmek ve saçının ağırlığı kadar gümüş ya da altın sadaka vermek.
4- Çocuğa Saygı: Daha önce de belirttiğimiz gibi çocuk Allah’ın emaneti ve hediyesidir. Oyuncak bebek değildir tahkir edilsin. O da büyük olan Allah’a ait olduğuna göre, büyüktür ve saygı duyulması gerekir. Ağlamasına, feryadına lakayt davranmamalı ve ona karşı saygılı olmalıyız. Konuştuğu zaman dinlemeli, işine fazla karışmamalıyız. Oyuncaklarına olan hükümranlığını bozmamalıyız. Çocuk, büyük bir şahsiyet olduğunu ve başkaları nezdinde saygısı olduğunu, kendisinin kabullenildiğini hissetmeli. Sevgi, çocuğun hayatının devamını sağlayan gerekli bir güçtür.
5- Çocuğu Sevmek:  Çocuk, sadece güzelliği ve buna benzer özellikleri için değil, anne babaya ait oldukları için sevilmelidirler. Şunu da unutmamalıyız ki, sevgi aşırılığa kaçmamalı zira bu da başka sorunların doğmasına sebep olabilir.
6- Çocuğun Beslenmesi: Hiçbir gıda, anne sütünden daha iyi değildir. Bu esasa göre eğer anne çocuğunu emzirme karşılığında kocasından zahmet hakkı talep ederse, verilmesi tavsiye edilmiştir. Anne çocuğu emzirirken sadece onun hücrelerini beslemez; sevgi ve şefkatini de verir ona. Anne emzirme görevini yerine getiremediği zaman sütanne bulmak gerekir. Sütannenin deli, gözünden hasta, Yahudi, Hıristiyan, Mecusî, zina zade, ahlaksız ve nasıbî olmaması tavsiye edilmiştir. Allah’a ve İslam’a inanan iyi biri olmalı. 1 yaşından itibaren kendi yediğimizden onlara da yedirmeliyiz. 15 aylıktan itibaren yemek yemede serbest bırakmalıyız. Yemeği iyi ve temiz olmalı. Bu, çocuğun amel ve davranışını direkt belirleyici olacaktır. Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: “Güzel yiyeceklerden yiyin ve Salih amellerde bulunun.”
7- Çocuğu Giydirmek: Gelişimini kısıtlamaması için giydiği elbise rahat olmalıdır. Yatak giysisi beyaz, diğer elbiseleri renkli olması daha iyidir. Erkek çocuğuna ipek elbise giydirmemeli ve tenini rahatlığa alıştırmamalı. Buna mukabil bedenini rahatsız edecek kadar da kaba bir elbise olmamalı.
8- Çocuğun Sağlığı: Bedeni açıdan çocuğu pis ortamlardan uzak tutmak, yemeklerine dikkat etmek, ruhi açıdan da üzüntüden, korkudan vb. olumsuz ortamlardan uzak tutmak gerekir. Ayrıca çocuğun fikrini de kötü örneklerden uzak tutmalıyız çünkü çocuğun beyni değerli bir mahzendir ve onda değerli şeyler bulunmalıdır.
9- Sevgiyle Yetiştirmek: Çocuk sevgiyi, şefkati, elemi, kederi, hüznü, sevinci evinde öğrenmelidir. Sevgiyi esirgeme, çocuk için vahim sonuçlar doğuracaktır; zira sevgisiz bir toplum kırıcı olur. Onun için çocuk sevilmeli; öpülmeli; nazına katlanılmalı; ona bakmaktan yorgunluk hissetmemeli; bahanelerinden ötürü rahatsız olmamalı ve katı davranmaktan kaçınılmalıdır.
10- Toplumsal Eğitim: Yani anne baba çocuklarına muaşeret adabını, toplumda yaşama şeklini, toplumda yaşamaya katlanacak şekilde öğretmelidir. Bu sayede toplumla uyumlu olur; bencil olmaz; insanlığa saygı gösterir; toplumla ilişkisi karşılıklı meşru anlayışa dayanır ve topluma hizmet yolunda adım atar ve toplumsal adalete riayet eder.
Bir ferdi toplumsal hayata dâhil etmek için hazırlama süreci 21 yaşına kadar sürecektir ve onu ailevi işlere müdahil ederek ve toplumla kaynaştırarak bu mümkün olacaktır.
11- Dinî Eğitim: Genel manada bu doğduğu ilk günlerden itibaren başlar. Sonraki senelerde dinî kaynaklarımıza göre her sene için ve hatta birkaç ayda bir belli bir program tayin edilmiştir. Mesela 3 yaşındayken secde etmeği öğrenmeli; 5 yaşında şehadeteyni öğrenmeli ve 7 yaşında namazı ve … Bu da, anne babanın ameliyle ve çocuğu dinî merasimlere katmasıyla mümkün olur.
12- Ahlâkî Eğitim: Ahlak, insanî ilişkilere hâkim esaslar bütünüdür. Bu ilişkiler çocuğa ilk yıllardan itibaren öğretilmelidir. Ahlâkî eğitim sayesinde fıtrî sıfat ve yetenekler, güven, şecaat ve buna benzer erdemler ortaya çıkar ve çocuk hayatını devam ettirmek için bir takım kurallar belirler kendine.
13- Ekonomik Açıdan Yetiştirme: Anne babanın çocuğuna, ileride hayatını devam ettirebilmesi ve başkalarına yük olmaması için bir meslek kazandırmak doğrultusunda yetiştirmesi zorunludur. Bir meslek elde etmede uygun bir ruhiye kazanmak için anne babanın kendi işlerinin zahmet ve zorluğunu dile getirmemesi gerekir.
Diğer eğitim meselelerinden biri de paranın değeridir. Bunu insanın haysiyetinin korunmasının ve hayatını devam ettirmesinin vesilesi sayabiliriz.
14- Çocuğun Barınağı: Çocuğun yalnız kalabileceği ve kendi âlemine dalacağı bir yeri olmalıdır. Ona ayrı bir oda tahsis etme imkânı olmasa bile en azından odanın bir köşesini ona ayırmalı ve oyuncaklarını dizip kendi dünyasıyla baş başa kalması sağlanmalıdır. İleriki yaşlarda ise yatacağı yer anne babasından, kardeşlerinden ayrı olmalıdır.
15- Zaruri Meseleleri Öğretmek: Farzlar, haramlar, hak hukuk gibi çocuğun hayatı için zaruri olan birçok mesele, yaşına uygun bir biçimde öğretilmelidir. Hatta evliliği de içine alacak ailevi meseleleri de kapsamalı. Birçok anne baba çocuklarının sorularına cevap vermekten kaçınırlar ve yüzleri açılır derler.
16- Çocukla Çocuk Olmak ve Onunla Oynamak: Çocuğun oynamaya ihtiyacı var ve bu onun gelişimine zemine hazırlar. Çocuk evde kendisi gibi olan kendisi gibi düşünen ve davranan birine ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç, ailenin tek olan çocuğunda daha çok görülür. Bu yüzden Peygamber (s.a.a) anne babalara bazen çocuklarıyla çocuk olmalarını tavsiye etmiştir. Kendisi de bu metodu Hz. Hasan ve Hüseyin’le (a.s) tatbik etmiş ve yere eğilerek ikisini sırtına almış bu şekilde onlarla oynamıştır.
17- Yaşamayı Öğretmek: Yaşamak her zaman sıcak yemek ve yumuşak yatak değildir. Bazen öyle mahrumiyetler olur ki, çocuk bunlarla alışmalıdır. Hayatında karşılaşacağı zorluklar ona hayatı öğretecektir.
Bir başka mesele de, erkekle kadının farklı dünyalarını öğrenmektir ki bu da anne babanın davranışlarıyla mümkün olur. Kaymak, düşmek, yaralanmak, dert ve sevinç hayatın bir parçasıdır. Her zaman çocuğun bu konularda desteklenmesi gerekmez. Çünkü bu durumda çocuk beceriksiz ve güçsüz olacaktır. Bir diğer mesele, hayata olumlu bakmaktır. Hayattan soğuyacak bir duruma gelmemeli. Anne baba, çocuklarının yanında hayattan şikâyet etmemeli ve onları geleceğe dair karamsarlığa sürüklememeli.

14 Mayıs 2013 Salı

Sigaranın Zararları


Sigaranın Zararları

Günümüzde sigaranın zararları herkes tarafından bilinmekte,Dünya Sağlık Örgütünün istatistiklerine göre 'sigara içmek' dünya çapında bir problem olmakla birlikte tahmini 3 yetişkinden biri sigara kullanmaktadır. Bu istatistiğe göre 1,2 milyar kişinin sigara kullandığı ortaya çıkmaktadır. Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı açıklamaya göre birçok ülkede akciğer kanseri görülmektedir ve bu hastalık sigaranın sebep olduğu ölümcül sonuçlardan sadece biridir.
Sigara içen kişiler kendilerine zarar verdikleri gibi çevrelerinde bulunan kişilerede zarar verir. Bunlara pasif içici denir. Sigaranın vücuttaki tüm doku ve organlara sayılamayacak kadar çok zararı vardır. Peki sigaranın zararları nelerdir?
* Öncelikle sigaranın en büyük zararını %10-15 kilo eksikliği ve zeka geriliği ile anne karnındaki bebek görür.
* Tütün içinde bulunan Karbonmonoksit, Nikotin, Katran gibi zararlı maddeler akciğer kanseri başta olmak üzere, solunum sistemi hastalıklarından olan bronşit ve amfizeme gibi hastalıklara neden olur. İçilen her sigara sizi kansere bir adım daha yaklaştırır. Sigara içenlerde akciğerlerin doğal savunma sistemi bozulur ve buda enfeksiyon kapma riskini artırır.
* Sigarada bulunan Karbonmonoksitin kandaki oksijeni yok etmesiyle damarlarda kolestrol depolanır ve bunun neticesinde kalp krizi riski artar.
* Yemek borusu ve midede ülser, kanama ve kanser oluşumu artar. Pankreas kanseri riski fazlalaşır. Sigara içen erkeklerin içmeyenlere oranla daha fazla mesane kanserine yakalandıkları görülmektedir.
* Sigara içenlerin ellerinde ve parmaklarında sararmalar ve tırnaklarında kırılmalar görülmektedir.
* Sigara kol ve bacak damarlarında çeşitli hastalıklara neden olur. Özellikle, damarlardaki tıkanıklık nedeniyle ancak organların kesilmesiyle tedavi edilebilen(Burger) hastalığı oluşur.
* Ağız kokusu, diş ve diş eti hastalıkları, diş kaybı ve tat alma duyusunda bozulmalar görülür.
* Beyin hücrelerinin ölümüne ve hafıza zayıflığına(Alzheimer) sebep olur.
* Koku alma duygusu azalır.
* Sigara içen bayanlarda rahim ve yumurtalık kısırlığı,erken menopoz ve rahim kanseri gibi tehlikeler görülür.
* Gözlerde katarakt yada körlük meydana gelebilir.
* Vücutta yorgunluk,ruhsal gerilim,aşırı stres ve uykusuzluk görülür.
* Cinsel organlarda iktidarsızlık, ereksiyonda azalma ve döllenme yetersizliği meydana gelir.
* Vücuttaki insülin salgılama yeteneğini azaltarak şeker hastalığına sebep olur.
* Sigara, deri yapısının bozulmasına ve kırışıklıklara yol açar. Bunun yanında sigara içenlerin yaraları çok daha zor iyileşir. Bazen ameliyat sonrası yaraların iyileşmediği görülür.
* Sigara bağımlılarında kronik baş ağrılarına rastlanır.
* Bu bilinen gerçekleri göz önünde tutarak daha duyarlı olmaya çalışmalıyız. Yeni nesle iyi örnek olup eğiterek onları büyük bir problem haline gelen bu ölümcül alışkanlıktan korumalıyız. Sağlıklı bir yaşam ve sağlıklı bir gelecek için sigarayı bırakın!

12 Mayıs 2013 Pazar

Okulu Oluşturan Öğeler



Okulu Oluşturan Öğeler


Okulun; eğitim programları, öğrenci, öğretmen, yönetici, bina ve araç- gereçler olmak üzere beş temel öğesi vardır. birbirleriyle etkileşim halinde olan bu öğelerin her biri okulun niteliğini etkiler. Bu öğelerden herhangi birindeki aksaklık ya da eksiklik olması okulun amaçlarına ulaşmasına olumsuz etkide bulunur.
Bu öğelerin yanı sıra okulun dışında yer alan, ancak okul eğitimi üzerinde önemli rol oynayan toplumsal kurum ve kümeler de vardır. Bunlar okulun amaçlarına ulaşmasında bazen katkıda bulunurken, bazen de engelleyici etkinliklerde bulunur. Bu nedenle okulun çevresini oluşturan bu küme ve kurumlar da okulun bir başka öğesi olarak düşünülebilir. Aşağıda bu öğeler kısaca açıklanmaktadır.

Eğitim Programı

Eğitim programı, bireyde istenilen yönde davranış değişikliği oluşturmak amacıyla yapılan tüm etkinlikleri gösteren planlardır. Eğitim programları okulların temelini oluşturur. Okullardaki tüm etkinlikler, eğitim programları doğrultusunda düzenlenir. Kapsamlı bir eğitim programında; öğretim, ders dışı kol etkinlikleri, özel gün kutlamaları, geziler, kısa kurslar, rehberlik gibi hizmetler de yer alır. Bu kapsamda hazırlanan eğitim programları, okul içindeki etkinliklerin düzenlenmesinde öğretmen ve yöneticilere rehberlik eder.
Okul eğitiminin planlı ve kontrollü bir süreç olmasını sağlayan, eğitim programlarıdır. Toplumun, konu alanının ve öğrencilerin özelliklerine uygun olarak hazırlanan programların genellikle “hedef, kapsam, eğitim durumları ve sınama durumları (değerlendirme) ” olmak üzere dört temel öğesi vardır.
Hedefler, öğrencilerin öğrenme süreci sonucunda ne yapabileceklerini tanımlayan anlatımlardır. Hedeflerin belirlenmesinde, toplumun beklenti ve gereksinimleri ile öğrenci özellikleri, konu alanı özellikleri göz önünde bulundurulur. Hedefler, eğitim etkinliklerinin düzenlenmesinde ve değerlendirmesinde öğretmene rehberlik eder.
Öğretim sürecinde öğrencilere kazandırılacak bilgiler kapsamı oluşturur. Kapsam seçiminde, kapsamın hedeflere ve öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeyine uygunluğu önem taşır. Ayrıca bilgilerin basitten karmaşığa, somuttan soyuta, kavramlardan ilke ve genellemelere doğru dizilmesi gerekir.
Öğrencilerin hedeflere ulaşmaları için geçirmeleri gereken öğrenme yaşantılarını sağlayacak dış koşulların düzenlenmesine eğitim durumları denir. Bu amaçla çeşitli öğretim yöntem ve tekniklerinden ve bunları destekleyecek öğretim araç ve gereçlerinden yararlanılır. Yöntem ve tekniklerin seçiminde hedefler, öğretmen ve öğrencilerin özellikleri, kapsam ve eldeki olanakların göz önünde bulundurulması gerekir.
Eğitim programının son öğesi sınama durumudur. Bu aşamada öğrencilerin hedeflere ulaşma dereceleri çeşitli ölçme araçları ile belirlenir. Sınama durumları sonucu elde edilen bulgular, öğretim etkinliklerinin etkililiği konusunda bilgi verir.
Tartışalım
Bir eğitim programının öğelerinden söz ederek özelliklerini kısaca tartışınız.
Ülkemizde üniversiteler dışında, tüm örgün eğitim kurumlarının programları Milli Eğitim Bakanlığı’nın çeşitli birimlerince hazırlanır. Talim ve Terbiye Kurulu’nca kabul edildikten sonra uygulamaya konur. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı hiçbir okulda bakanlıkça kabul edilmeyen programlar uygulanamaz. Okul yöneticileri ve öğretmenler, öğrenci özelliklerine göre, programlarda kimi değişikliklere gidebilirler. Ancak programın özü değiştirilemez.
Türkiye’de program değerlendirme ve geliştirme çalışmaları süreklilik göstermemekle birlikte gereksinim duyuldukça programlarda yenileme ve düzeltme çalışmaları yapılmaktadır.

Öğrenci

Öğrenci, eğitim gereksinimi olan ve bu gereksinimini karşılamak üzere öğrenim gören bireydir. Okullar toplum içinde yaşayan bireylere, kendi fiziksel ve toplumsal gereksinimlerini, toplumun gereksinim ve beklentilerine uygun bir biçimde, karşılayabilmeleri için gerekli olan bilgi, beceri, yetenek, tutum ve değerleri kazandırmaya çalışır.
Okul eğitiminde öğrencinin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Okul içinde düzenlenen tüm etkinlikler öğrenciye yöneliktir. Başka bir deyişle, okulların varlık nedeni öğrencilerdir. Buna karşılık öğrencinin de okula karşı kimi sorumluluklarıyla, yapması beklenen davranışları vardır. Hem okuldaki öğretmen ve yöneticiler hem de öğrencinin ailesi, yakın çevresi, hatta toplumdaki diğer kişiler, öğrencilerden; derslere devam etme, derslerini çalışma, öğretmen, yönetici ve arkadaşlarına saygılı olma, arkadaşları ile iyi geçinme ve okul kurallarına uyma gibi davranışları göstermelerini bekler.
Kuşkusuz okulda kümeyle öğretim yapıldığı için her öğrencinin bireysel özelliklerine uygun eğitim vermek pek olanaklı değildir. Ancak okullarda genellikle aynı yaş kümesindeki öğrencilerin aynı sınıfta toplanmaları ve okul yaşamının ilk yılından başlayarak ortak bir eğitim programına göre yetiştirilmeleri, kimi temel özellikler açısından da öğrencilerin birbirine benzemelerini sağlamaktadır. Öğretim etkinliklerinin, en azından, bu ortak özelliklere uygun olarak düzenlenmesi gerekir.

Öğretmen

Öğretmen okulun en önemli öğelerinden biridir. Öğretmen olmadan bir okulun çalışması olanaksızdır. Öğretmenin okul içinde pek çok görevi vardır. Bu görevler, yönetmeliklerle belirtilmiştir. Aşağıda bu yönetmeliklerde yer alan görevlerden başlıcaları sıralanmaktadır.
1. Öğretmenler kendilerine verilen dersleri okuturlar. Bunlarla ilgili uygulamaları ve deneyleri yaparlar. Serbest çalışma saatlerinde öğrencileri gözlerler. Öğretmenler dersler dışında okulun eğitim, öğretim ve yönetim işlerine de canlı bir biçimde katılmakla; yasa yönetmelik ve emirlerle saptanan görevleri yapmakla yükümlüdürler. Öğretmenler, öğrencilerini yetiştirmek konusunda her fırsattan yararlanmalı, hizmet ruhu beslemeli, görevden kaçmamalı, öğrencilerine öğrenim işlerinde iyi bir yardımcı ve kılavuz olmalı, eğitim işlerinde tutum ve davranışları ile örnek olmalıdır.
2. Öğretmenlerin öğretim işlerinde görevleri şunlardır:
a. Öğretmenler, her ders yılı başında eğitim programlarının, ders uygulamalarının (çevre, tarihi eser, müze, teknik kurumlar gibi incelemeleri) ve deneylerin aylara dağıtılmasını gösteren bir plan hazırlar ve derslere başlamadan bir örneğini okul müdürüne verirler.
b. Etkili bir öğretim sağlayabilmek için, derslere hazırlıklı girmek ve okulda bulunan ders araçlarından ve okul kitaplığında bulunan kitaplardan öğrencilerini yararlandırmakla yükümlüdürler.
c. Öğrencilerini kişisel çalışmalara yöneltmek için önlemler alırlar. Bu konuda yerine göre doğal ve yakın çevreden, eski eserlerden, kitaplıktan, işlik ve laboratuarlardan ve ödevlerden, okulda düzenlenecek gösterilerden, müzik, spor ve bahçe çalışmalarından yararlanırlar.
d. Aynı dersi okutan zümre öğretmenleri ve aynı sınıfta ders okutan öğretmenler sık sık toplanarak aralarında işbirliği yaparlar. Bu toplantılardan ilki ders yılı başında yapılarak yıllık planlar incelenir.
e. Derslerde öğrencilerine “Yazılı Öğrenci Ödevleri Yönetmeliği” hükümlerine göre ödev vermek ve bunları düzelterek geri vermekle yükümlüdür.
f. Sınav yönetmeliği ile kendilerine verilen görevleri yapmak, ayırtman seçildikleri okulların sınavlarında hazır bulunmak zorundadırlar.
g. Verdikleri dersleri, yaptıkları ödevleri, deneyleri ve yoklama konularını her derste sınıf defterine yazarak imzalarlar.
h. Derste, laboratuarda ya da bir gezide yaptıkları ve yaptırdıkları deney ve uygulamayı her hafta sonunda müdüre raporla bildirirler.
i. Derse girince yoklamayı kendileri yapar, derste bulunmayanları, bunların sayısını yoklama kâğıdına yazarak imzalarlar.
j. Not defterlerini her zaman yanlarında taşımak, derste soru sordukları, sözlü yoklama yaptıkları öğrencilere uygun görecekleri notları mürekkepli kalemle bu deftere yazmak, o ders içinde öğrenciye bildirmekle yükümlüdür. Yazılı yoklama kâğıtlarına ve ödevlere uygun görülen notlar da bu deftere aynı biçimde geçirilerek öğrencilere bildirilir.
3. Öğretmenlerin eğitim işlerinde ödevleri şunlardır:
a. Öğretmenler haftada bir gün nöbet tutarlar. Öğretmen sayısı elverişsiz okullarda, okulun nöbetçi öğretmensiz kalmaması için nöbet işleri okul müdürünce gereği gibi ayarlanır.
b. Yönetimi, öğretmenler kurulunca ya da okul müdürlüğünce kendilerine verilen öğrenci kurullarını, yönetir ve her türlü eğitim çalışmalarına katılırlar.
c. Öğretmenler kurulu kararıyla kendilerine verilen sınıfın eğitim işlerini üzerlerine alırlar. Bu sınıftaki çocukların ayrı ayrı üstünlüklerini ve yetersiz yönlerini incelemeye çalışırlar. Eğitimini üzerine aldıkları sınıfın çocuklarının okul içi ve dışındaki durumlarını, davranışlarını ve çalışmalarını yakından gözler, okul müdürlüğü ile bu konuda sıkı bir işbirliği yaparlar.
4. Öğretmenlerin yönetim işindeki görevleri şunlardır:
a. Okulun disiplin ve onur kurulu ile eğitim ve yönetim kurullarında kendisine verilen ödevleri yapmak,
b. Öğretmenler kurulu toplantısına katılmak,
c. Müdürün uygun bulacağı biçimde, okulun öteki yönetim işlerine yardımcı olmak,
d. Tebliğler dergisini okumak.
Yukarıda özetlenmeye çalışıldığı gibi, öğretmenin tek görevi ders vermek değildir. Öğretmenin okulda pek çok görevi vardır. Bu görevlerle ilgili ayrıntılı bilgiler yine yönetmeliklerle düzenlenmiştir. Bu nedenle öğretmenlik kimi kişilerin algıladığı gibi çalışma süresi kısa, tatili bol bir meslek değildir. Öğretmenlik çok çeşitli görevlerin yerine getirildiği, sorumluluk, sıkı çalışma ve emek isteyen bir meslektir.
Sıra Sizde
Öğretmenin görevlerini kaç kümede toplayabiliriz? Bu görevleri önem sırasına koyabilir miyiz?

Yönetici

Yönetici, okulun amaçlarına ulaşmak için gerekli insan ve maddi kaynakların en verimli biçimde kullanılmasından sorumlu olan kişidir (Fidan ve Erden, 1998) . Yöneticinin temel görevi, okulu, eğitim programlarında yer alan amaçlarına uygun olarak yönetmektir. Okul yöneticisi bu görevini yerine getirirken öğretmen, eğitim ve rehberlik uzmanı, sekreter, hizmetli gibi insan gücü ile bina, araç ve gereç, para gibi maddi kaynaklardan yararlanır.
Okul yöneticileri çoğunlukla atama yoluyla yöneticilik statüsüne gelirler. Eğitimin merkezi olduğu ülkelerde yöneticiler merkezdeki üst yöneticilerce atanırlar. Böylece, yönetici olan bir kişinin gücü formel yetkilerden kaynaklanır. Ancak statünün verdiği yetkinin sosyal ve teknik yetkilerle desteklenmesi gerekir.
Sosyal yetki, yöneticinin çevresindeki kümeden, bir başka deyişle, okulun iç ve dış öğelerinden gelir. Yöneticinin okuldaki öğretmenlerce sevilip sayılması, onun sosyal yetkisini arttırır ve görevinde daha etkili olmasını sağlar.
Teknik yetki ise yöneticinin yönetim bilgi ve becerileri ile ilgilidir. Yöneticinin gerekli yönetim bilgisine sahip olması ve bunu gerçekleştirdiği etkinliklerle aldığı kararlarda göstermesi, yetkisini ve gücünü artırır. Bu iki tür yetki bir arada bulunduğu durumlarda yönetici, okulda gerçek bir lider niteliği kazanabilir ve görevinde başarılı olur.
Ülkemizde, eğitim yöneticilerinin temel görevleri, öğretmenlerin görevlerinde olduğu gibi yönetmeliklerle belirlenmiştir. Bu görevler aşağıdaki gibi özetlenebilir:
1. Okulu müdür yönetir. Müdürden; meslektaşlarına ve öğrencilere örnek olacak biçimde hareket etmesi, okulun elemanları ile işbirliği yapması istenir. Yönetim işlerinde müdürün yardımcıları; müdür yardımcıları, öğretmenler ve stajyer öğretmenlerdir. Bunlardan başka okullarda gereksinime göre iç hizmetler şefi, yazman ve sayman, ders aletleri memuru, demirbaş memuru ve yönetim memurları vardır. Müdür, yönetim ödevlerini bu memurlara dağıtmaya ve yerine göre, ödevlerini değiştirmek üzere valilik yolu ile bakanlığa öneride bulunmaya yetkilidir.
2. Müdür, yasa, yönetmelik ve emirlerin sınırı içinde okulun bütün işlerini çevirmeye, düzene koymaya ve denetlemeye yetkilidir. Bundan başka, müdür, okulun bina ve eşyasının korunmasını, iyi kullanılmasını, temizliğini ve düzenini sağlamak ve ilgili ödev görevlileri yakından izlemekle yükümlüdür.
3. Müdür, öğretim işlerini herhangi bir aksamaya neden olmadan yürütür. Müdürün bu konuda görevleri şunlardır:
a. Ders yılı başında öğretmenlerden öğretimle ilgili yıllık bir plan almak, bu planların yıllık raporda tasarlanan zamanlar içinde uygulanıp uygulanmadığını denetlemek ve izlemek; eğitim programlarında bitirilmeyen kısımları gerekçesiyle bakanlığa bildirmek,
b. Derslerin birbiriyle uyumlu olarak okutulmasını ve aynı ders zümresiyle ilgili öğretmenlerle, aynı sınıfta ders veren öğretmenler arasında işbirliği yapılmasını sağlamak,
c. Derslerin verimini artıracak maddi olanakları hazırlamak; okulda bulunan eşya ve ders araçlarından, laboratuar ve işliklerden, öğrencilerin, çalışma saatlerinde, yararlanma işini düzenlemek, bu amaçları çoğaltmak; okul dışından getirilebilecek ders araçlarının sağlanmasına çalışmak; öğretmenlerin derslerinde bu araçları kullanmalarını ve öğrencilere de kullandırmaları izlemek,
d. Öğrencilerin, öğretmenleriyle birlikte yapacakları doğa, çevre ve teknik kurumları inceleme gezilerini, eski eser ve müzeleri gezme gibi çalışmaları plana, programa bağlamak ve kolaylaştırmak, öğretmenleri bu konuyla ilgili göreve çağırmak,
e. Haftalık ders çizelgesiyle öğretmen, müdür yardımcısı ve stajyerlerin nöbet çizelgelerini düzenlemek ve uygulamak,
f. Ders yılının çeşitli zamanlarında öğretmenlerin derslerini ve işlerini yakından izlemek, ders içi ve dışı çalışmalarda gördüğü eksiklikler ve alınması gereken önlemler konusunda öğretmenlerle ayrı ayrı görüşmek,
g. Dersleri; yasa, emir ve eğitim bilimleri kurallarına uygun olarak, ders yılı başında öğretmenlere dağıtmak, düzenleyeceği ders dağıtımı çizelgesini onaylamak üzere valilik yoluyla bakanlığa göndermek,
h. Okulla ilgili olağanüstü durumları hemen valiliğe bildirmek,
i. Gerek öğrenciler, gerek çevreyle ilgili eğitim öğretim çalışmaları için, çalışma saatleri dışında da okuldan yararlanılma olanaklarını sağlamak, bu arada evlerinde çalışma olanağı bulunmayan öğrenciler için okul, aile işbirliğini gerçekleştirmek.
4. Müdür okulun eğitim ve disiplin işlerini düzenler. Okulu öğrencilerin çalışacakları, dersleriyle ilgili araştırma yapacakları, boş zamanlarını iyi kullanabilecekleri bir kurum durumuna getirecek önlemleri alır.
5. Müdürün genel yönetim işleriyle memur, öğretmen ve görevlileri atamaya ilişkin görevleri şunlardır:
a. Müdür; diplomaları, tasdiknameleri, belgeleri, sınıf geçme ve diploma defterini ilgili müdür yardımcılarıyla birlikte imzalar ve onaylar.
b. Müdür okulun gider gerçekleştirme memurudur. Bu görevi dolayısıyla harcama kâğıtlarını ve bordroları onaylar ve bu memurluğun yasalarla belirtilen sorumluluğunu taşır.
c. Müdür demirbaş, ilgili yasa ve yönetmelikler çerçevesinde yönetip denetler.
Tartışalım
Bir okulda yönetici olabilmek için gerekli özelliklere sahip olup olmadığınızı düşünüp tartışınız.

Bina, Araç ve Gereçler

Okul eğitimi, okul binasında, sınıflarda küme içinde yürütülür. Okul binaları, iç ve dış mekân düzeni açısından başka binalardan farklıdır. Okul binalarının niteliği eğitim düzeylerine ve okulda verilen eğitimin türüne göre değişir. Çocuk okulunu, önce binasıyla ve iç donanımıyla sever. Bina çocuğun tuvalet, beslenme, barınma gibi temel fiziksel ve sosyal gereksinimlerini karşılayacak biçimde düzenlenmelidir.
Klasik bir okul binasında bulunması gereken özellikler şunlardır:
1. Okul binası genel görünüşüyle çocuğa güven vermeli, temiz, bakımlı ve sağlam olmalıdır.
2. Okul binalarının büyüklüğü öğrenci sayısı ile uyumlu olmalı ve okulda öğrencilerin rahat hareket edebilecekleri, spor yapabilecekleri, oyun oynayabilecekleri bir bahçe bulunmalıdır.
3. Bina içinde, öğrencilerin spor yapmalarına ve sosyal faaliyette bulunmalarına olanak sağlayacak geniş kapalı alanlara yer verilmesi önem taşımaktadır.
4. Binanın içinde dersliklerin yanı sıra, en az bir fen, bir de bilgisayar laboratuarı ve kütüphane bulunmalıdır.
5. Bina içinde yine öğrenci sayısına ve sağlık koşullarına uygun lavabo ve tuvalet olmalıdır.
6. Dersliklerin güneş görmesi, aydınlık olması; sağlık koşullarına uygun, öğretim araç ve gereçlerinin kullanılmasına olanak sağlayacak donanıma sahip olması gerekir.
7. Anaokulu ve ilköğretim okullarının birinci döneminde ise iç mekân düzenlenirken, öğrenciler için tehlikeli olabilecek araç- gereçlerin kullanılmamasına özen gösterilmelidir.
8. Binada sınıflar ile yönetici odaları, öğretmen odası, laboratuar arasında ulaşım kolay olmalıdır. Bina, personelin işini aksatmamalıdır.
Mesleki okullarda ise, eğitimi verilen mesleğin uygulanmasına olanak sağlayacak biçimde düzenlenen laboratuar, atölye gibi mekânlarla donatılması ve öğrencilerin meslekleri ile ilgili ürünleri üretmelerine yardımcı olacak araçların bulunması büyük önem taşır.
Okulun fiziksel yapısı, araç, gereçlerin yeterli sayıda ve nitelikte olması, bir yandan öğrenmeyi kolaylaştırırken, öte yandan öğrencilerin okula ve derslere yönelik tutumlarını olumlu yönde etkiler.

Çevre

Okul, toplumdaki bireylerin eğitilmesi işlevini üstlendiği için birçok toplumsal kurum ve küme, okullarda gerçekleştirilen etkinliklerle ilgilenir ve bu etkinlikleri denetler. Okulla yakın ilişki içinde bulunan bu kurum ve kümeler okulun çevresini oluştururlar. Bunların okul üzerinde doğrudan ya da dolaylı olarak bir baskı ve denetleme gücü vardır. Okulun yakın çevresini oluşturan kişi, küme ve kurumların en etkilileri; veliler, okul aile birliği, işverenler ve basındır.
Okulun amaçlarına ulaşmasında, veliler önemli rol oynarlar. Okulda kazandırılan bilgi ve becerilerin aile ortamında izlenmesi, aile eğitimi ile okul eğitiminin birbiriyle tutarlı olması, hem okulun, hem de öğrencilerin başarısını artırır. Velilerin işbirliği yalnız kendi çocukları için değil, tüm okulun çıkarları açısından önem taşıyabilir. Veliler arasında bulundukları konumdan kaynaklanan, politik ya da ekonomik güce sahip olanlar bulunabilir. Yöneticiler, bu velilerden yararlanarak okulun kimi gereksinimlerini karşılayabilirler. Ayrıca liderlik ve girişimcilik özelliklerine sahip velilerden yararlanılarak çevre ile daha iyi ve yapıcı ilişkiler kurulabilir. Bu kişilerin yaratacağı kaynaklardan yararlanılabilir. Okulların velilerle işbirliği yapması için okullarda, okul aile birlikleri kurulur. Bu birlikler okulun gelişmesine, okulun gereksinimlerinin karşılanmasına yardımcı olur.
Basın organları, okul ile toplum arasındaki iletişimi sağlar. Okullarda oluşan önemli olayları topluma duyurarak, uygulamalarla ilgili kamuoyu oluşturulmasına katkıda bulunur. Okul yöneticileri okullarıyla ilgili herhangi bir olumsuz haberin yayın organlarında yer almasından çekinirler. Bu nedenle okulun, belli bir düzen içinde çalışmasına özen gösterirler. Örneğin son yıllarda okullarda çoğunlukla görmemezlikten gelinen kimi dayak olaylarının basına yansıması, bu konuda okulların önlem almalarına yardımcı olmuştur.
Çevredeki spor alanları, fabrikalar, büyük işletmeler, tarihi eserler, müzeler okulun öğrenme yaşantılarının zenginleştirilmesine önemli katkıda bulunur. Okulun çevresindeki bu tür olanaklardan yararlanması beklenir.
Çevrede bulunan öteki okullar ise okullararası bilgi ve deneyim alışverişine olanak sağlar. Çevrede benzer okullar arasında iyi okul konumu kazanma yönünde gizli bir yarış vardır. Bu yarış sportif, kültürel etkinliklerde ve bir üst okula giriş sınavlarında kendini açıkça gösterir. Bu durum okullarda daha etkili bir öğretim ortamı yaratılmasına katkıda bulunur.
Okul çevresinde birçok değişik kümenin oluşu doğaldır. Bu kümelerin beklentileri ile okulda yer alan etkinliklerle okulun amaçları arasında denge olduğu sürece sorun yoktur. Hatta bu kümeler okul için gerekli olan maddi ve manevi kaynakların sağlanmasında okula yardımcı olarak, eğitimin niteliğini olumlu yönde etkileyebilir. Bu nedenle okul ile çevre arasında iyi iletişim kurulması, çatışma yaratacak durumlarda, çevrenin aydınlatılmasını sağlamada önem taşır.
Sıra Sizde
Okulu oluşturan öğeler arasında sizce en önemli olanı hangisidir? Bu öğeyi neden “en önemli” olarak nitelendiriyorsunuz?